T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
KONYA / KARAPINAR - Gazi Mustafa Kemal İlkokulu

Sorumluluk Haricinde Her Şeyi Verdiğimiz Çocuklarımız

 Çocuklarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek için elimizden geldikçe çabalıyoruz. Fakat genelde bir noktada hata yapıyoruz: çocuklarımıza sorumluluk bilinci kazandırma...

 

 

 

SORUMLULUK HARİCİNDE HER ŞEYİ VERDİĞİMİZ ÇOÇUKLARIMIZ

Çocuk yetiştirmek, bir gölgeden bir mum yetiştirmektir. Karanlığa ışık ekmektir. Köre gökkuşağını göstermektir. Sağıra senfoni orkestrası dinletmektir. Ruhu ilkellik hapsinden kurtarıp özgürleştirmektir. Bağımsızlık ve biriciklikle kişiliği süslemektir. İşin özü çocuk da onu yetiştirmek de zahmetlidir, sabır gerektirir...

 

Bağımsızlıktan söz etmişken bağımsızlığın belki de temeli olan sorumluluktan söz etmek istiyorum bu haftaki yazımda. Her şeyi verdiğimiz çocuklarımızdan nedense esirgediğimiz sorumluluk duygusundan. Çocuklara iyi niyetle yaklaşıyoruz zannederken yaptığımız en büyük kötülükten, sorumluluk vermemekten söz etmek istiyorum.

Kültürümüzde çocuk, insandan çok farklı bir canlı olarak görülüyor gözlemlediğim kadarıyla. Sanki çocuk insan olarak doğmuyormuş da ergenlikten sonra bir noktada bir sabah dünyaya gözlerini insan olarak açıyormuş gibi. O nedenle dilimize pelesenk olmuş sözler dizisi vardır: "Çocuktur, hoş gör. Çocuktur, yapar. Çocuktur, anlamaz. Çocuktur, bilmez. Çocuktur, yapamaz.".

Elbette çocuklar doğar doğmaz çok ciddi bir yetişme sürecine tabii tutulurlar, çünkü halletmeleri gereken pek çok mesele vardır. Dünyayı tanımamaktadırlar, tanımaları gerekir. İletişim kuramamaktadırlar, kurabilmeleri gerekir. İlerleyemiyorlardır, yürüyebilmeleri gerekir... Doğduktan itibaren çocuğun halletmesi gereken pek çok mesele vardır ve zaman aslında oldukça dardır. 6 yıl gibi kısacık bir zaman diliminde çocuk konuşmayı, yürümeyi, tuvalete gitmeyi, insanlarla iletişim kurmayı, arkadaş edinmeyi, temel kavram ve şekilleri, dans etmeyi, oyun oynamayı öğrenmelidir ve edinmelidir.

Bunların yanında bu altı yılda belki de çocuğun ileriki hayatında işine en çok yarayacak şeylerden biri sorumluluk duygusudur. Çocuğun önce kendisinden sonra yaptığı işten, gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı kendisini sorumlu hissetmesidir. Hata yaptığı zaman telafi edebilmesidir. Zamanını ayarlayabilmesidir. Eşyalarına sahip çıkabilmesidir. Düzene ve kurallara saygı gösterebilmesidir.

Fakat biz çocukların bir sabah uyanıp yetişkin insan gözleriyle dünyaya bakacağına inandığımız için onlara bir kota koymuşuzdur. Çocukluklarında göz yumduğumuz her hatalarına bir gün gelir katlanamaz oluruz. "Sen artık 'çocuk' değilsin, 'büyüdün'. Odanı topla, çantanı hazırla, saatinde uyu, eve geç gelme, abur cubur yeme, paranı dikkatli harca, eşyana sahip çık, sana söyleneni yap..." bunları sayar sayar sıralarız. Fakat bu söylediklerimizin pek çoğunun çocuğun 'büyümeden' önce de yapması gereken şeyler olduğunu bilmeden çocuk yetiştirmeye devam ediyoruz.

Çocuklarımıza her şeyi veriyoruz, ihtiyacı olsun olmasın her şeyi önlerine sunuyoruz. Beş yaşında çocuğa en az iki bin liralık tabletler alıyoruz. Pantolonunun paçası kirlense hemen yenisini alıyoruz. Cips mi istedi, eline beş lira sıkıştırıp bakkala yolluyoruz. Akşam yaptığınız yemeği beğenmedi mi, hay hay hemen patates kızartıp makarna yapıp önüne koyuyoruz. Canı gece saat bire kadar çizgi film mi izlemek istedi, ne demek lafı bile olmaz... Okulda yine boyama kalemlerini mi kaybetti, feda olsun beşinci kutuyu alırsınız ne gam? Odası köpek bağlasan durmayacak halde mi, olsun ziyanı yok biz neciyiz hemen temizleriz... Fermuarını iliklemeye üşeniyor mu, ay zaten küçücük elleri bir de onunla mı uğraşacak? Ayakkabı, çorap, şapka, ceket, eldiven, pantolon... Ay uğraşmasın biz giydiriveririz. O yeter ki gülsün, mutlu olsun, hiçbir şeyden eksik kalmasın...

Eksik kalsın!

Eksik kalıversin!

Yok nedir, yokluk nedir, alamayız nedir, hayır nedir bilsin!

Öğretin!

"Hocam şimdi sınıfındaki herkeste tablet var benimki de istedi, aldık..."

Ben çocukken de sınıfta bisikleti olanlar, evde bilgisayarı olanlar, evde kendisine ait odası, dolabı olanlar vardı!

Annemlerin zamanında sınıflarında evinde telefonu olanlar, ayrı odaları olanlar, buzdolabı olanlar, renkli kalemleri olanlar, çeşit çeşit defterleri olanlar, renk renk kıyafetleri olanlar, marka ayakkabı giyenler vardı!

Daha da uzar bu liste!

Mesele teknolojinin yaygınlaşması veyahut nispeten daha ulaşılabilir olması değil... Mesele zengin olmak ya da fakir olmakla ilgili de değil. Mesele ihtiyaçları temelden zevke göre sıralayabilmek ki şu an pek çok aile bunu başaramıyor.

Beş çocuklu aile, baba asgari ücretle dönemlik çalışıyor, anne okuma yazma bilmiyor. Evleri ısınmıyor, senelerdir eve kıyma bile girmiyor, kira borçları birikmiş ama evde ne hikmetse tablet var telefon var!

Çocuk hayatında muz yememiş, ama tabletteki her oyunu şakır şakır anlatıyor size. Kapısının kilidi bozuk olan evlerde HD Plazma televizyonlar var!

Tam tersi aşırı zengin olup çocuğunu kanaatkar yetiştiren, ergenlikte hayatı tanıması için basit işlerde çalışması adına onu teşvik eden ebeveynler de var.

Yani mevzu para değil, sorumluluk duygusunun birinci koşulu şudur: Önce temel ihtiyaçların ne olduğunu belirlemelisiniz ve gerçekçi olmalısınız.

Eskiden çocuklar bu kadar 'şımarık', bu kadar 'vurdumduymaz', bu kadar 'serbest' değildi; evet. Bundan çokça şikayet ederiz. Eskiden böyle miydi, evet değildi. Eskinin insanı daha kanaatkardı. Çünkü gerçekten de yoktu ve temel ihtiyaçlar varken lükse kaçmak görgüsüzlüktü, aptallıktı. Elbette çok zengin olanlar, çocuğunu okula arabayla götürüp getiren insanlar da vardı, ama aynı mahallede bırak servisi okula yürüyerek gidip gelen birçok çocuk vardı. Eskinin insanı belki daha eğitimsizdi, ama şimdiki eğitimli cahil anne babalardan daha bilinçliydi. İhtiyaç sıralamasını gerçekçi bir şekilde yapıyorlardı. O zamanlar da çocuklar arkadaşlarının yeni kıyafetlerine özeniyor, renkli ayakkabılar giymek istiyorlardı belki ama anne babalarının ne zorluklarla para kazandıklarını ve imkanlarının sınırlarını çok iyi biliyorlardı. Anne babalar da o zamanlar zaten dönem dönem imkanları da olsa çocuklarına her şeyi almaları gerektiği gibi tuhaf bir inanışa sahip de değillerdi. Çocuk her şekilde büyüyordu, bu anlayışın pek çok zararı olsa da aslında pek çok faydası da vardı; çünkü kısıtlı imkanda çocuk sınırını biliyor, ona göre hareket ediyor, daha fazla sorumluluk alıyordu.

"Hocam hep anlatıyorum, ne kadar ağır çalıştığımızı, borçlarımızın olduğunu hep anlatıyorum ama beni dinlemiyor, almadım diye ağlıyor..."

Ağlar, ağlayacak da... Çocuklar, sizin evden uzakta hangi koşullarda nasıl çalıştığınızı ve ne iş yaptığınızı tam olarak anlayamaz ve algılayamazlar. Onların gözünde siz belirli saatlerde evden çıkıp işe giden ve geldiğinizde öteberi getiren varlıklarsınız. Çocuklar çalışma koşullarını anlayacak idrake sahip olmadıkları için sizin ne kadar parayı hangi çabayla kazandığınızı anlayamazlar!

Bunu anlayabilmeleri için çocukların çok küçük yaştan itibaren "Yok, alamayız, hayır." cümlelerine alışması ve gerçekten de almayacağınızı anlaması şarttır! Böyle bir çocuk evin koşullarını, sizin koşullarınızı anlar ve kendisine alınan eşyaya değer verip sahip çıkar. İhtiyaçlarını bilir ve buna göre davranır. Ortaokulda hala çantasını unutup eve gelen çocuk yetiştirmek istemiyorsanız yapmanız gereken ilk şey çocuğunuzun "Hayır, almayacağım, alamayız, paramız yok." sözüne alışmasını sağlamaktır. Bozulan, kırılan, unutulan, kirlenen eşyalarının ve kıyafetlerinin yerine anında yenisi gelen hiçbir çocuk eşyasının sorumluluğunu alma ihtiyacı duymaz, çünkü bu kaynağın sonsuz olduğunu düşünür ve işine de gelir, çünkü çocuklar bencildir.

İkinci bir husus çocuğun kendi hayatının sorumluluğunu almaya başlamasıdır. "Yapamaz, anlamaz, kavramaz." sözlerini literatürden silin ve çocuğunuzun potansiyeli dahilinde neler yapabileceğini keşfetmeye çalışın.

  • Sizin giydirdiğiniz kadar hızlı giyinemeyebilir, ama çocuğunuzun kendi başına giyinmesine izin verin. Havaların gidişatına uygun kıyafet seçmesi konusunda onu teşvik edin, hava durumuna göre onu giydirmeyi bırakın. Montunu asmayı, şapkalarını, eldivenlerini korumayı başka türlü öğrenmesi mümkün değildir!

  • Sizin temizlediğiniz kadar hızlı temizlemeyebilir, ama çocuğunuzun kendi odasını ve eşyalarını düzenlemesine, temizlemesine izin verin; bunu teşvik edin. Odasında kendi düzenini kurması için ona yardımcı olun. Siz yerleştirmeyin, onun yerleştirmesine izin verin ya da yardım ederek birlikte yapın. "Anneaaaaa, babaaaağğğ şu nerdeeeee, bu nerdeeeee?" diye kendi odasındaki eşyanın hangi dolapta olduğunu bilmeyen çocuklar yetiştirmeyin. 

  • Döke saça yiyebilir, ancak kendi yemeğini ne kadar erken yaşta kendi başına yemeye başlarsa bunun psikomotor becerilerini yani ileride kalem tutup yazı yazabilmesini olumlu yönde etkileyeceğini unutmayın. Akşam yemeklerine burun kıvırdığında onu doyurmanın sorumluluğunu almak zorunda hissetmeyin kendinizi, çünkü bunu zaten yaptınız. Eğer o yemeği yemezse başka bir şansı olmadığını anlamasını sağlayın. Yemek yerken televizyonu kapatın, telefonları masadan kaldırın. 

  • Eşyasını unuttuğunda, kaybettiğinde, bozduğunda, kırdığında koşa koşa yenisini almak yerine bunun bedelini ödemesi için fırsat yaratın, harçlıklarını biriktirip yenisini almasına teşvik edin; bu hem çocukta tasarruf duygusunu geliştirir, hem sabretmeyi öğrenir, hem de paranın ve eşyanın kıymetini daha çabuk kavrar. 

  • Bir hata yaptığında anında bu hatanın izlerini silmeye çalışmayın, hoş görmeyin. Duygularınızı açıkça ifade edin ve ondan daha iyisini beklediğinizi, onun daha iyisini yapabileceğinizi bildiğinizi ona açıklamaktan çekinmeyin. Bu hatasını nasıl telafi edebileceği üzerinde konuşun, birlikte çözüm yolu arayın. 

  • Çocuğunuzun görevlerini onun yerine yapmayın, yapması gereken ödevleri onun yerine bitirmeyin. Karşılaştığı her zorlukta onun yerine cevap ya da tepki vermeyin. Çocuğunuzun hayal kırıklığı yaşamasına, zorlanmasına, çaba harcamasına izin verin. Yarım yamalak da olsa, hatalı da olsa, yanlış da olsa kendisine verilen görevi yerine getirmesinin onun sorumluluğu olduğu bilincini aşılayın. Önemli olan mükemmellik değil, yapabileceğinin en iyisini yapmasıdır. 

  • Çocuğunuzun kurallara uyması ve söz dinlemesi için onunla pazarlık yapmayın. Onun sizin denginiz olmadığını, ticaret yapmadığınızı unutmayın! "Şunu yaparsan sana şunu alırım, kardeşine oyuncağını verirsen sana daha güzelini alırım, susarsan sana para veririm." gibi çözümler anlıktır ve çocukta karşılık alamayacaksa hiçbir şey yapmasına gerek olmadığı izlenimini katılaştırır. 

  • Çocuğunuzun sınır duygusunu içselleştirmek için harekete geçin. Önce bedensel sınırına sonra kişisel eşyalarına saygı duyun ve aynı saygıyı ondan da bekleyin. İzin alma ve izin verme hususlarında bilinçli olması için çaba gösterin. Bu konuda en güzel yöntem ona örnek olmaktır. 

  • Çocuğunuzun okuldaki ilişkilerini takip edin, fakat bunlara dahil olmaya çalışmayın, müdahale etmeyin.

Oyuncak bebekle oynamadığımızı, gerçekten insan yetiştirdiğimizi ve zor olanın sürekli fedakarlık yapmak değil; gerektiğinde fedakarlık yapabilecek bireyler inşa etmek olduğunu anlayacağımız güzel günler dileğiyle...

 

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 12.12.2017 - Güncelleme: 02.12.2021 08:55 - Görüntülenme: 465
  Beğen | 5  kişi beğendi

Etiketler :
SORUMLULUK ,